HARİTA

Şanlıurfa

İnsanoğlunun ilk tapınağını yaptığı, yerleşik yaşama geçtiği ve tarım yaptığı topraklar burası, bir başka deyişle “her şeyin başladığı yer.” Birbirinden çok farklı, renkli kültürlere ev sahipliği yapmış, tapınakların, kiliselerin, camilerin kentidir Şanlıurfa. Çarşılarında dolaşırken Ortaçağ’ın kokusu hala hissedilen, binlerce yıllık efsanelerin kentidir Şanlıurfa. Hz. Adem’in çiftçilik yaptığı, Hz. İbrahim, Hz.Eyyüp, Hz. Şuayb, Hz.Yakup, Hz.Elyasa gibi peygamberlerin yaşadığı yerdir. Urfa bugün de Fırat Nehri’nin can verdiği binlerce dönüm bereketli toprakları, fıstık ağaçları, buğday başakları, canlı ticaret hayatı, çarşıları, rengârenk, allı-pullu ‘dak’lı kadınları, takılı güvercinleri, zarif toynaklı Arap atları, ürkek bakışlı ceylanları, Etiyopya yolunu hatırlayan kelaynakları ve kutsal balıkları ile ayakta. Hâlâ canlı, hâlâ gerçek, hâlâ yaşıyor.

Yapmadan Dönme

Urfa Müzesi’nde dünyanın en eski heykelini görmeden

Urfa sokaklarında kaybolmadan, kuşçu pazarına uğramadan

Eski çarşıları görmeden

Balıklıgöl’de balıklara yem atmadan

Gümrük Hanı’nda çay içmeden

Sıra gecesinde türkü söyleyip çiğköfte yemeden

Meyan kökü şerbeti içmeden

Haşimiye’de kendin dür kendin ye ciğer yemeden

‘Kendinin’ en eski tarihi Göbekli Tepe’yi gezmeden

Fırat Nehri’ne ayaklarını sokmadan

Birecik’te nohut ekmek yemeden

Kelaynakları görmeden

Harran’da deveye binmeden

İsot almadan

Bunları Biliyor musunuz?

İsa Peygamber, Urfa’yı kutsadığına dair bir mektubu ve yüzünü sildiği mendile çıkan mucizevi portresini havarilerinden Addai ile Urfa Kralı Abgar Ukkama’ya göndermiş. Hristiyanlık, devlet dini olarak ilk defa bu kral tarafından Urfa’da kabul görmüş.

Türkiye’nin en büyük, dünyanın da dördüncü büyük barajı olan Atatürk Barajı’nın set yüksekliği 169 metre, uzunluğu 1600 metre, kalınlığı da tabanda 800 metredir. Baraj gövdesindeki seyir terasından Fırat’ın gücü ve su tribünlerinin çalışması seyredilebilir.

Tarım ilaçları ve aşırı avlanma ile hızla soyu tükenmeye başlayan kelaynakların doğal yaşam alanı, Fırat kıyısındaki Birecik ve Nil Nehri Vadisi’dir.

Anavatanının Ortadoğu ve Kuzey Afrika olduğu bilinen ceylanlar, Türkiye’de sadece Şanlıurfa Ceylanpınar yakınlarında görülür.

Urfa, at yetiştiriciliği konusunda adını duyurmuş illerden biridir. Türkiye’deki Arap atlarının yaklaşık üçte biri Urfa’daki haralarda yetiştirilir. Atın uğur sayıldığı Urfa kültüründe, at beslenen ev ve çevresindeki yedi evin bu uğurdan nasiplendiğine inanılır.

Görülecek Yerler

Göbeklitepe

Göbeklitepe

Şanlıurfa kent merkezine 21 km uzaklıkta bulunan Göbekli Tepe’nin keşfi, uygarlık tarihine dair bildiğimiz her şeyi altüst etti. MÖ 10.000 yılında inşa edildiği düşünülen Göbekli Tepe, dünyanın en eski anıtsal tapınak yapısı olma özelliğini taşıyor. Göbekli Tepe, avcı-toplayıcı atalarımızın sandığımızdan çok daha karmaşık inançları, örgütlenme biçimleri ve teknolojileri olduğunu ispatlayarak çeşitli uygarlık tarihi teorilerini baştan aşağı değiştirdi. Göbekli Tepe’de 20’nin üzerinde elips biçimli ve ortasında 2 adet, çevresinde ise 12 adet, ağırlıkları 4 ila 7 ton arasında değişen devasa T sütunlar bulunuyor. Bu sütunların üzerinde tilki, aslan / leopar, yaban domuzu, yaban eşeği, yaban öküzü, örümcek, yılan, turna, ördek / angıt, kelaynak gibi hayvanların kabartmaları ile balık ağına benzer bir tasvir bulunuyor. O dönemde hiçbir madeni alet olmadığından bunların tamamının, daha sert olan cilalı taşlarla işlenerek yapılmış olduğu düşünülüyor. Bu sütunlar, Göbekli Tepe’ye yaklaşık 500 metre uzaklıktaki bir taş ocağından kesilip buraya getirilmiş. Bunu başarabilmek için dönemin avcı toplayıcılarının ciddi şekilde örgütlenmiş olması gerekiyor. Dünyanın en eski anıtsal yapısı Göbekli Tepe tüm gizemiyle insanlığın tarihini, kendi tarihinizi keşfetmeniz için sizi Şanlıurfa’ya çağırıyor.

Balıklıgöl

Balıklıgöl

Devrin zalim hükümdarı Nemrut’un erkek çocukları kılıçtan geçirip öldürmesi üzerine annesi Zeliha tarafından gizlice mağarada doğurulan, kimi zaman annesi, kimi zaman ceylanlarca beslenip büyütülen Hz. İbrahim, Nemrut’a ve puta tapanlarla mücadele eder. Putları kırıp parçalayarak halkı tek Tanrı’ya inanmaya çağıran Hz. İbrahim’’in başkaldırısına karşı Nemrut, İbrahim Peygamberi büyük bir odun yığınında yakmak ister. İbrahim Peygamber ateş üzerine düşer düşmez, ateşin yerinde berrak bir göl belirir. Yanan odunlar balığa dönüşür. Göle Halil-Ür Rahman Gölü denir. İşte asırlık çınar ağaçlarının gölgelediği, kenarını bir dantel gibi süsleyen Osmanlı eseri Rızvaniye Camii’yle kutsal kabul edilen Balıklıgöl burası. Kale yamacının dibindeki düzlükte kaynayan bol ve bereketli su, tarih boyunca kutsal sayılmış. İçinde yaşayan balıklara kimse dokunmaz, onları beslemek sevap kabul edilir. Gölün güneydoğu ucunda ise bir Eyyubi eseri Halil İbrahim Camii, bu caminin bitişiğinde ise bir zamanlar Meryem Kilisesi’nin olduğu dergâh bulunuyor. 

Harran

Harran

İnsanın ilk ayak bastığı, sabanın ilk kullanıldığı, öküzün ilk çifte koşulduğu yer olduğuna inanılan topraklar. Efsaneye göre Âdem ile Havva, cennetten kovulduktan sonra ilk Harran Ovası’na gelmiş. Asur kaynaklarında “Harranum”, Yunan kaynaklarında “Kharran”, Roma kaynaklarında “Carrhae” olarak geçen Harran, “yolların kavuştuğu yer” anlamına geliyor. Anadolu ile Mezopotamya arasındaki ticaret akışının binlerce yıl Harran üzerinden yapılmış olması, bu tarihi kentte zengin bir kültür birikiminin oluşmasına sebep olmuş. Tarihi MÖ 3. bine kadar giden Harran’daki kazılarda bulunan en dikkat çekici eserler, MÖ 6. yüzyıla tarihlenen Kral Nabuna ve Sin Mabedi’nden bahseden çivi yazılı pişmiş toprak tablet ve adak kitabeleridir.

Harran Kümbet Evleri

Harran Kümbet Evleri

Eski kentin kalıntıları üzerine son 150-200 yılda inşa edilmiş yapılar olmalarına rağmen külah biçimindeki konik kubbeli evleri, Harran’ın en çok bilinen kültürel mirası haline geldi. ‘Kovan Evleri’ olarak da adlandırılan Harran evlerinin yüksekliği içeriden en çok 5 metreye varan kubbeleri 30-40 tuğla dizisi ile örülmüş. İkili, üçlü ve altılıya kadar varan kubbe grupları, içerden kemerlerle birbirlerine bağlanarak geniş mekânlar elde edilmiş. Bölgenin iklimine uygun olan bu evler, yazın serin, kışın sıcak olmasıyla dikkat çeker. Kubbeli Harran Evleri’nde tavukların daha çok yumurtladığı, at gibi bazı hayvanların daha uysal olduğu, kuru soğanların çabuk filizlendiği söylenir. 

Eski Urfa

Eski Urfa

Labirent sokaklarla dolu, daracık sokaklarda yürürken nereden geldiğini kestiremeyeceğiniz insan sesleri duyduğunuz eski Urfa mahalleleri... Küçük bir kapı aralığından içerideki büyük avluyu ve yaşamı gördüğünüz, kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı tasarlanmış tokmakları ile sokak kapıları bulunan, eyvanları, kemerli kilit taşları, yazın yıldızları sayarak uyunan damlarıyla “Urfa Evleri”. Eski Urfa’da abbaralar, hâlâ misafirlerini sokaklara, konaklara, camilere kavuşturmaya devam ediyor. Sokaklarda pırıl pırıl kadife giysili kadınlar, mor kefiyeli erkekler, takılı güvercinler ve çocuk kahkahaları ile yaşam devam ediyor. Haşimiye Meydanı’ndan ilerlerken, bakır eşya ve isot satıcılarının, seyyar gezen ciğer kebapçıların arasından küçücük kemerli bir kapıyla ulaşılan tarihi Urfa çarşıları ve Osmanlı Dönemi’nden kalan Gümrük Han. Avlusundan Halil-Ür Rahman Gölü’nün suyu geçen, Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaptırılan bu hanın etrafında, diğer çarşılar dizilidir. Eski Urfa’nın içine girin, dışarıyı unutuvereceksiniz. 

Eski Halfeti

Eski Halfeti

Bir zamanlar Fırat’ın kıyısında yer alan meyve bahçeleri, avlulu taş evleri, çiçek bahçeleri ile “Saklı Cennet” adıyla anılan Halfeti’nin büyük bölümü bugün Birecik Barajı sularının altında kaldı, ancak Halfeti’den arta kalan yamaçlarda turizm hızla gelişti. Genellikle iki katlı, taştan ve düz damlı olan Halfeti Evleri, Fırat’a paralel dizilişleri ile birbirinin manzarasını kapatmayan bir düzene sahiptir. Ülkemizde sadece Halfeti’de yetişen siyah gül, ilçede istisnasız her evin vazgeçilmez süsüdür. Halfeti ile birlikte bir kültür mirası olarak anılan ve Hristiyanlık tarihinin en önemli merkezlerinden biri olan Rumkale’deki mimari kalıntılar Geç Roma ve Ortaçağ karakterini taşıyor. Rivayete göre Hz. İsa’nın havarilerinden Yuhanna, Roma Dönemi’nde burayı mesken edinerek kayadan oyma bir odada İncil’in nüshalarını çoğaltmış.

Takip et

Yanına al

x
x